Abit Güner Kimdir?

0
1331

abit güner
Abit GÜNER

1947 yılında Trabzon’da doğdu. Öğrenimini Trabzon’da tamamladı. 1972 – 1998 yılları arasında Almanya’da yaşadı. Almanya’da bu süre içinde Resim Sanatı ile ilgili araştırma ve incelemelerde bulundu. Edindiği bilgileri uygulama imkanı buldu. Almanya’da Hanau’da Albertis Hofbuchhandlung, Ofenbach galeria Koller, Frankfurt galerie auletion Arnold, olmak üzere bir çok galeride kişisel sergiler açtı ve grup sergilerine katıldı. Kesin dönüş sonrası Trabzon’da kendi atölyesinde çalışmalrına devam etmektedir. Evli olup iki çocuk babasıdır.

Yurtiçi ve yurtdışında pek çok özel kolleksiyonlarda, çeşitli kurumlarda ve müzelerde eserleri mevcuttur.

KİŞİSEL SERGİLER
1990 Trabzon Devlet Güzel Sanat Galerisi
1991 İstanbul Üsküdar Belediyesi Altunizade Kültür Merkezi
1992 Trabzon İş Bankası Sanat Galerisi
1993 Trabzon Akbank Sanat Galerisi 1994 Ordu Güzel Sanatlar Galerisi
1994 Ankara Çankaya Belediyesi Sanat Galerisi
1995 İstanbul Ramko Sanat Galerisi
1996 Ankara Artium sanat Galerisi
1997 İstanbul Garanti Bankası Sanat Galerisi
1997 Ankara Ziraat Bankası Galerisi
1998 Trabzon İş Bankası Sanat Galerisi
1999 İstanbul Galeri
1999 İstanbul Tolga Eti Sanat Galerisi
2000 İzmir Leonardo Sanat Galerisi
2000 Ankara Galeri Selvin
2000 Ankara N&SSanat Galerisi
2001 Ankara Bilkent Sanat Galerisi
2002 İstanbul Kanat Beyazıt Sanat Galerisi
2002 İstanbul ( TÜYAP ) Sanat Fuarı Kanat Beyazıt Sanat Galerisi
2003 Trabzon Müzesi
2004 İstanbul Kanat Beyazıt Sanat Galerisi
2004 Lütfü Kırdar Art İstanbul Sanat Fuarı ( Ayda Sanat Galerisi )
2004 Ankara Sevgi Sanat Galerisi
2005 İstanbul Kanat Beyazıt Sanat Galerisi
2005 Abit Güner ve Öğrencileri Sergisi Trabzon
2006 İstanbul Kanat Beyazıt Sanat Galerisi
2006 Ankara Sevgi Sanat Galerisi
2006 Abit Güner ve Öğrencileri Sergisi Trabzon
2007 Abit Güner ve Öğrencileri Sergisi İstanbul
2008 Ankara Sevgi Sanat Galerisi
2008 İstanbul Cef sanat Galerisi

ABİT GÜNER İLE SÖYLEŞİ (DİLBER SAKA)

Tablolarına bakınca ‘Aman Allahım bu nasıl bir güzellik,
Nasıl bir dünya, nasıl bir iç çekiş, nasıl bir doğa aşkı ve bu aşkın nasıl bir yansıması bu, dedirten bir ressam Abit Güner. Ressam Süleyman Saim Tekcan’ın: Abit Güner, kuşkusuz yarının Süleyman Seyyit’i, Hoca Ali Rıza’sı ve belki de Şeker Ahmet Paşası… Hiç Mübalağa etmiyorum ki, bir çok sanatçıdan yarına kalabilecek ender sanatçılardan biri olacaktır…’’ Milliyet Sanat’tan Ahmet Köksal’ın: “Abit Güner, sanat eğitimi görmemiş, ‘otodidakt’ bir sanatçının yetkin bir tekniğe ulaşmasını gösteren bir örnek olarak karşımızda duruyor. Üzüm ve meyveler, işlemeli bakır kaplar, renkli kumaşlar, peştamal, lahana yaprağı, kemençe, havan, gibi yerel nesne ve eşyalardan düzenlediği natürmortlarındaki derinlik ve renk, ışık değerleriyle gözümüze çarpıyor…’’ Ressam Özkan Eroğlu, ressam Kaya Özsezgin ve daha nicesi, sanatçıyı yetkin bir çözüme ulaştıran sanatının gerçekliğinden söz ededursunlar ve daha nice söylemlerin ışığında dillendiredursunlar onun eserlerini…İyisi mi biz, sözü kendisine bırakalım…

abit_güner

Trabzon’da başlayan bir yaşam…
1947’de doğdum Trabzon’da. Trabzon Lisesi’ni bitirdim. 1972-1988 Yılları arasında işçi olarak Almanya’da bulundum. Orada Albertin Ofenbach, Galerie Koller Frankfurt, Arnold gibi ünlü galerilerdeki kişisel resim sergileri açtım.
Karma sergilere katıldım. Sonra doğduğum topraklara, Trabzona’a döndüm. Şimdi çalışmalarımı kendi atelyemde sürdürmekteyim .
Ekmeğimi buradan kazanıyorum…
Burası, benim dünyam. Ekmeğimi buradan kazanıyorum. Yaptığım tablolarımdan …Eşim, çocuklarım kadar, yaşamak kadar kutsal buluyorum yaptığım işi ve o şevkle, o sevgiyle çalışıyorum.

Ederi 2 – 6 bin arasında değişen tablolar…
Yapyığınız iş ne olursa olsun, maddi olarak da insanı ayakta tutmalı. Yeni çalışmalar ve yaşamak için kendisine fırsat vermeli. Ederi 2 – 6 bin dolar arasında değişen tablolarımla, bunu başarmaya çalışıyorum. Türkiye’de iyi ressamlar olduğuna inanıyorum. Ancak, uluslararası ilişkilerin yetersizliğinden dolayı, iyi ressamlarımızın uluslararası düzeyin üstüne olması gerektiği gibi çıkamadıklarını görüyorum. Almanya, ya da Avrupa’da resim yapan ressamların, yaptıkları işten iyi paralar kazandıklarını biliyorum. Çünkü, oralarda insanların alım gücü çok yüksek… Ülkemizde ise tam tersi bir durum gözlenmekte…

Hüzünlü iken, sisli, dumanlı Karadeniz’in yaylalarını çalışıyorum. Hüzünlü ya da çok neşeliyken çalışıyorum tablolarımı. Soğuk, pastel renkler, hüzünlü olduğum zamanlarımın tablolarıdır. Resim dilinde ‘eboş’ yani alt yapısını peysaj yapmak istiyorsam, önce doğada oluşturuyorum alt yapısını. Sonra çalışmalarımı yaptığım masamın başına oturuyorum. Hüzünlü iken sisli, dumanlı Karadeniz yaylalarını çalışıyorum…

Karadeniz yöresini, Of’u, Araklı’yı, Çaykara’yı, Sürmene’yi tablolarıma taşıyorum…
Bir kere, sevdiğim bir coğrafyada, sevdiğim bir yörede yaşıyorum. Bu sevdiğim şeyleri tablolarıma yansıtabildiğim zaman, kendimi mutlu hissediyorum. Karadeniz yöresine ait bir çok doğa parçasını, Of’u, Çaykara’yı, Sürmene’yi tablolarıma taşıyorum…

Bu, yorucu, sabır isteyen bir teknik… Ben tam realist anlamda çalışıyorum. Bu, çok zor, yorucu, sabır isteyen bir teknik. Bunu uygulamak için sadece sabır değil, enerji dolu olacaksın. Bu bölge insanının resim konusundaki kabiliyeti, doğadan ve Allah’ın verdiği kabiliyetten ileri gelse de, unutulmamalı ki, resim sürekli çalışmak ister. Yani kabiliyetin var, bir de Trabzon’lusun diye, resim kendiliğinden oluşmaz. Bu kabiliyeti geliştirmek için, sürekli çalışmak gerektiğini bileceksin. Azim, gayret, sabır ve hepsinin güdülmeyen enerjiyi mutlaka kendinde bulunduracaksın.

Doğanın koynunda mutluyum…

Günün güneşli, gökyüzünün açık, havanın pırıl pırıl olduğu zamanları seviyorum. İşte o zaman kendimi doğaya, o cıvıl cıvıllığın ortasına atıyorum. Böyle zamanlarda çalışmalarımı, daha bir aşk içinde gerçekleştiriyorum. Dağla, taşla buluştuğumda, yani ben, doğanın koynunda mutluyum.

Hamsiyi, lahanayı, kemençeyi çok seviyorum…

Resim çalışmalarımın ana objesidir yöresel, folklorik öğeler.
Üzümler, meyveler, işlemeli bakır kaplar, peştemallar, taslar, mısırlar, kabaklar,fındıklar, fındık dalları, güğümler, ibrikler… Hamsiyi, lahanayı, kemençeyi çok seviyorum. Tablolarımın vazgeçilmez öğeleridir onlar…

Trabzon’un, Karadeniz’in doğasından besleniyorum doğru. Trabzon’da çok sanatçı yetiştiren bir kent…
Bu doğada yaşayıp, bu güzelliklerle beslenmemek, beslendiğin kaynak ya da kaynakları kalemine, fırçana taşımamak mümkün değil. Doğrusu doğa-tabiat, bu güzelliğiyle, bu çekiciliğiyle biz sanatçıların üzerinde hakimiyet kurmakta. Bir de bu, Karadeniz insanının hamurunda, mayasında varolan inatçılıkla, başarma azmiyle ön plana çıkma hırsıyla birleşince…

‘’Türk resmi yokken, Trabzon resmi vardı…’’Mimar Sinan Üniversitesi’nde ‘’Türk Resim Sanatı’’ üzerine bitirme tezi hazırlayan bir öğrencinin, araştırması sonrasında jüri odasına girip tezini savunmaya başladığı ilk sözleri şöyledir;

‘’ Türk Resmi yokken, Trabzon resmi vardı…’’ Bilimsel bir tezin bu sonucu da gösteriyor ki, Trabzon çok ressamı olan bir kent. Nişantaşı, Teşvikiye, Maçka gibi galerilerin çokça olduğu yerlerde sergi açan her üç ressamdan birinin Trabzonlu olduğunun bilinmesi de, bu tezi doğrular niteliktedir…

Bu şehrin insanının kendisiyle buluşan, buluşmak isteyen kültürel, sanatsal aktivitelere aç ve açık olduğunu düşünmekteyim…
Kültür-Sanat alanında Anadolu illerinde bir açlık var şüphesiz. Hele Trabzon söz konusu olduğunda, bu daha da bariz bir şekilde gözlenmektedir. Bir üniversite şehri Trabzon. Kültüre-Sanata olan duyarlılık, açlığıda beraberinde taşır. Belki hala hiç kitap okumayan bir ülkenin, yine çok okumayan insanlarından oluşan bir şehri Trabzon. Ancak, çevre illerle kıyaslandığında, birçok kültürel-sanatsal aktivitelerin daha çok yapıldığı ve ilgi gördüğü bir şehir aynı zamanda. Ankara, İstanbul gibi kitleleri peşinden sürükleyen etkinliklere, sanatsal coşkulara-heyecanlara kapılmasak da, bu şehrin insanının kendisiyle buluşan, buluşmak isteyen kültürel – sanatsal aktivitelere aç ve açık olduğunu düşünmekteyim…

Almanya’da evlerin dış yüzeylerine resimler yapıyordum…

Resme ilgim ta ilkokul çağlarında başladı. Ortaokul ve lise çağlarında da devam eden bu tutkum Almanya’ya gidip, inşaatlarda çalıştığım yıllarda da devam etti. Orada, yani Almanya’da evlerin dış yüzeyine resimler yapıyordum. Frankfurt yakınlarında, dış yüzeylerini boyadığım evlerin bazılarında hala benim resimlerim vardır. Almanya’nın çeşitli yerlerindeki resim galerilerini gezdim. Kişisel resim sergileri açtım. O ülkede kalmanın çeşitli avantajlarından yararlandım. İyi ve kaliteli resimleri orada görmenin şansını yakaladım. Çünkü ne kadar resim yaparsınız yapın, iyi çalışılmış kaliteli resim görmek önemlidir.

Düzgün, iyi, dürüst oynamak koşuluyla, spor da bir sanattır…

Resmi seviyordum. Bir yandan da futbolu seviyor ve futbol oynuyordum. Askere gidene kadar Yolspor’da top oynadım. Necati, İlyas Akçay, Özkan Sümer. Türkiye Amatör Kulüpler Şampiyonası’nda şampiyon olduğu kadroda ben de vardım. Burada Volkan Canalioğlu’yla oynadım. İlyas Akçay, Volkan ve ben daha sonra Erzurumspor’a gittik. İki yıllığına 35 bin lira teklif ettiler bana. Bu tekliften bir gün sonra iş ve işçi bulma kurumundan, Almanya işçi davetiyem geldi. Ailem Almanya’ya gitmemin daha doğru olacağına karar verince, Almanya’ya gittim… Çeşitli işlerde çalışırken bile Almanya’da da bir amatör takımda oynamaya devam ettim. Düzgün, iyi, dürüst oynamak koşuluyla spor da bir sanattır.

Öğrendiklerimi başkalarıyla paylaşmak…

Öğrendiklerimi başkalarıyla paylaşmak, onlara bir şeyler verebilmek, öğretebilmek. Şimdi bunun mutluluğu içindeyim. Bu nedenle burada bir kurs açtım. 10 Arkadaşımız şu an, kursumuza devam ediyorlar. Tabi ki, kendi çalışmalarıma da zaman ayırmam gerekiyor. Yine de elimden geleni yapmaya çalışıyorum…

Boztepeye çıkıp bir bardak çay içemeyecek olduktan sonra, ben beni ne edeyim…

Elbette buradan giden, gitmek zorunda kalan sanatçı arkadaşlarımızı yadırgamıyorum. Maddi sıkıntılar içinde boğuşuyor bir çoğu. Maddi açıdan ben, bu zorluğu aştığım için, buradan gitmeyi düşünmüyorum. Hangi açıdan olursa olsun, benim buradan kopmam imkansız. Benim sanatım doğa ile iç içe çünkü. Bu doyumsuz güzelliği bulacağım başka bir şehir yok. Başka hangi şehirde, fotoğraf makinemle bugün bu dağlardan, bu kırlardan aldığım görüntüyü alabilirim. ‘’Zigana’daki havayı teneffüs etmezsem yaşayamam… Ganita’dan denize bakmasam hasta olurum. Boztepe’ye çıkıp bir bardak çay içemeyecek olduktan sonra, ben beni ne edeyim?

Resim insanı duru kılar, arılaştırır.

Küçükken konuşma zorluğu çekerdim. Kekemeydim. Konuşamaz, kendimi ifade edemezdim. Bu yüzden yalnız olmayı yeğlerdim. İçime kapanık, çekingen, utangaç, bir çocuk düşünün, işte oydum ben. Bu kendime çekilmenin, bu içine kapanmanın, bu yalnızlaşmanın tenhalığı, beni resim yapmaya itti. Zamanla konuşmam düzeldi, sosyalleştim. Resimlerde çoğaldıkça, fırçayı elime aldıkça arındığımı, durulduğumu fark ettim. Bunu yürekten hissettim. Gerçekten de, resim insanı arı kılar. Duygularını, düşüncelerini durulaştırır, onu yaşama, umuda bağlar. O yüzden resim ya da başka bir sanat dalı olsun, uğraştığınız işi seviyor, adıyorsanız, o zaman kendinizi gerçekleştirmiş olmanın güzelliğini yaşarsınız…

Sevginin olmadığı yere güneş bile doğmaz

Herşey sevgiyle başlar, sevgisiz adım bile atılmaz. Sevginin olmadığı yere güneş bile doğmaz. Ben bir kadını sevdim. Farklı bir ulusun insanı olmasına rağmen o, sevgisi uğruna benim doğduğum topraklarda yaşamayı seçti. Aşkımızın, sevgimizin ürünü iki çocuğumuzun o, annesi; ben, babalarıyım. Sevgi ve aşk sözcüğü nasıl anlatılır ki başka?..

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.