Akustikte Zirve Camiler

1
1005
Mimar Sinan

Yazımızın daha önce yayımlanmış bölümünde Mimar Sinan’ın hâlâ gıpta ile bakılan camilerindeki akustik tasarım inceliklerini aktarmıştık. Sinan’ın kullandığı boşluklu rezonatör, az yansımalı yüzeyler ve cami içerisindeki sesin anlaşılabilirliğini artırıcı mimarî düzenleme teknikleri günümüzden dahi ileri düzeyde uygulamalardır.

Ulaşılan teknolojik noktaya rağmen ortaya çıkan eserlerdeki akustik tasarımın eksiklerini gördükçe, Sinan’ın camilerindeki akustik tasarıma hayret etmemek mümkün değildir. Restorasyonlar sonucunda camilerin orijinal akustik tasarımı kısmen kaybedilmesine rağmen, yine de bunların günümüzdeki camilerden daha iyi akustik özelliklere sahip olduğuna önceki yazımızda değinmiştik.

Akustikte Zirve Camiler

Mimar Sinan’ın kişiliği hakkında belgeler ne yazık ki çok azdır. Bu yazıda Ziya Paşanın: “Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz, Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” beytinde belirttiği gibi, Mimar Sinan’ın şahsında onun gerçek karakter ve kimliğine, eserlerinin akustik özellikleri tahlil edilerek ulaşılmaya çalışılacaktır. Bunun için Sinan’ın hayatını ve eserlerindeki incelikleri bir araya getirerek, ‘Eşsiz eserlerini Osmanlı medeniyetine nasıl kazandırdı?’ sorusu cevaplandırılacak, Sinan’ın bize örnek olan yönlerine dikkat çekilecektir.

Hizmet eri Sinan

Tam olarak bilinmemekle birlikte 16. yüzyıl başlarında (bazı kaynaklara göre 1489) Kayseri’nin Ağırnas köyünde bir duvarcı ustasının oğlu olarak dünyaya gelen Sinan, Osmanlı’nın üç kıtada at oynattığı Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Sultan İkinci Selim ve Sultan Üçüncü Murad devirlerinde yaşamıştır. “Dünya bir hükümdara çok iki padişaha azdır!” diyen Yavuz’un devrinde ve Osmanlı’nın cihanda en büyük devlet olduğu Kanunî’nin maiyetinde olan Mimar Sinan, ihtişam dönemimizin muhteşem eserlerine imza atmıştır.

Sinan yirmi yaşındayken, Kayseri’den devşirme olarak askere alınmıştır. Askerden önce inşaat tekniklerinde ustalaşmıştı. Bu tarihten itibaren askerî mühendis olarak çalışmış, inşaat bilgilerini uygulayarak pekiştirmiştir, dülgerlik ve yapıcılık eğitimi almıştır. Böylece o zamanda var olan teorik mimarî bilgileri en iyi şekilde öğrenmiştir. 1521’de yeniçeri olarak seferlere katılmaya başlamıştır. Yavuz ve Kanunî devrinde, Doğu ve Batı’nın medeniyet ve kültür merkezlerini gören, oradaki eserleri yakından araştırma fırsatını bulan Sinan, Efendimiz’in (sas), “Hikmet mü’minin yitik malıdır, nerede bulursa almalıdır.” hadîsi gereğince ilim ve kültür adına her şeyi araştırmış, işine yarayacak olanları özümsemiştir. Sonradan bu birikimini kendine has bir üslûpla eserlerinde kullanmış zamanla bunu olgunlaştırmıştır. Başarılarıyla kırk yaşlarında “reis-i mimarân-ı dergâh-ı âli” rütbesini almış ve vefatına kadar mimarbaşı olarak vazife yapmıştır. Sinan artık mimarlıkta orijinal eserler verebilecek derecede sanat bakışına ve teknik birikime sahip üst seviyede bir Osmanlı bürokratı idi ve Osmanlı’daki bütün inşaat işlerinin idaresini almıştı. Sinan yaptığı işlerle bize güzel bir örnek olduğu gibi, insanlığa kazandırdığı eşsiz eserleriyle de hizmetin doruklarında yer almıştır.

Mütevazı Sinan

Mimar Sinan’ın, aralarında Selimiye ve Süleymaniye gibi dünyanın en muhteşem âbideleri kabul edilen birçok caminin de bulunduğu altı yüzden fazla eserine, üç kıtaya yayılan Osmanlı topraklarının hemen her köşesinde rastlanır. Gelin görün ki, o muhteşem mimar mütevâzılığını, dervişlik terbiyesi ile yetişmiş her Osmanlı sanatkârı gibi imza ve mühründe ortaya koymaktadır. Kişiliğini ön plâna çıkarmamak için adının başına mütevazı sıfatlar eklemiştir. İmzası istifli tarzda yukarıdan aşağıya “El-fakir Sinan sermi’mârân-ı hassa”, (saray başmimarı garip Sinan) yazar. Mührünün ortasında “El fakîr-ül hakîr Sinan” (zavallı fakir Sinan), alt bölümünde “Pir ser-mimârân habâr müstement” (aciz mimar başının mührü) ve üst bölümünde “bende-i miskîn kemîne derdmend” (Çok fakir değersiz dertli) sözleri yer almaktadır.

Sinan’ın Şehzade Camii’nde, Süleymaniye’de, Selimiye’de ve diğer eserlerinde imzasına rastlanmamıştır. Tek istisna eski Topkapı-Silivri yolu üzerindeki Büyükçekmece Köprüsü’dür. Sinan’ın bilinen tek mimar imzasının bulunduğu kitabesi üzerinde “Gafara-Allahu lehu ve lil mübâşirîn” (Allah onu ve burada çalışanları bağışlasın) yazmaktadır. Ayrıca Sinan eserlerinin inşaatında işçilerle birlikte çalışacak, taş taşıyacak, harç karacak kadar mütevâzı idi. Belki de eserlerinin her aşamasında birlikte çalıştığı insanlara, nasıl çalışmaları gerektiğini bizzat göstermek ve ortaya çıkmakta olan eserin beyninin içindeki projeye uygun olup olmadığını kontrol etmek istemiştir.

Sinan, Süleymaniye gibi muhteşem âbidenin kuzey doğusunda, bir mimarın pergelini andıran şekli ile mütevâzı bir türbede medfundur.

Sanatkâr Sinan

Elleriyle eserini yapana işçi; elleri ve beyni ile eserini yapana zanaatkâr; elleri, beyni ve gönlü ile eserlerini yapana ise sanatkâr denmektedir. Sinan bir sanatkâr idi, o Osmanlı medeniyetini her yönüyle eserlerine yansıtmıştır. İbadet alanını tek kubbe altında toplayarak bununla Allah’ın birliğini ifade etmeye çalışmıştır. Sinan’ın çıraklıktan ustalığa geçiş eserlerine bakıldığında, çıraklık eseri Şehzade Camii’ne, kalfalık eseri Süleymaniye’ye ve ustalık eseri Selimiye’ye kadar, hep bu tek kubbeyi büyütmeyi başardığını görmekteyiz. Eserlerinde kubbeleri büyütürken, ağırlığını ve basıncını iyi bir şekilde temele iletmiştir. Sinan, Selimiye Camii’ni yaparak 6. yy’dan bu yana tek kubbe altındaki en büyük yapı olan Ayasofya’nın kubbesi büyüklüğünde bir kubbeyi Osmanlı’ya kazandırmıştır. Sinan’ın çağdaşı olan Rönesans ustası Michelangelo (Mikelanj)’ın yaptığı San Pietro (Sen Piyer)’in çatlayan kubbesini, Romalı demirciler bir kasnakla kurtarmaya çalışırken, Sinan; eserlerinde en güzel örneklerini verdiği kubbelerin insanlık var oldukça dimdik ayakta kalabileceğini gösteriyordu.

Sinan’ın mekânları İslâm düşüncesini yansıtan subjektif mekânlar olduğu kadar, insana huzur veren faktörleri de içermektedir. Öyle ki, mekânların ferahlığıyla sağlamlığı insanda bir güven ve huzur duygusu oluşturmaktadır. Sinan eserlerini yaparken temsil ettiği misyonu unutmamıştır. Sinan gibi atalarımız, sahip oldukları duygu ve düşüncelerini eserlerine yansıtarak, takdire şayan bir medeniyetin oluşumuna katkıda bulunmuşlardır. Sinan’ın eserleri yalnız Osmanlı mimarisinin değil dünya mimarisinin de en önemli mirasları arasındadır.

Ehil Sinan

Sinan pratikten yetişmiş, aldığı eğitimle geometriye hâkim olmuştur. Geometriyi iyi kullanan bir mühendis olduğu eserlerine bakıldığında görülmektedir. Geometri bilgisini teorik araştırmalar için kullandığını gösteren bulgular yoktur. Mimarbaşı iken ekibi ile Osmanlı topraklarında önemli eserlere imza atmıştır. Ayrıca Sinan tasarımlarında insanı ön plânda tutmuştur. Eserlerindeki kapı, pencere ve revaklar, kullanıma uygun tasarlanmıştır.

Genç yaşta ehil bir inşaat ustası olduğundan, normalden daha büyük bir yaşta devşirme olarak Osmanlı ordusuna seçilmiştir. Askerî mühendis olarak göz doldurmuş, Osmanlı’da baş mimar makamına atanmış ve devletin inşaat işlerini idare etmiştir.

Sinan ve insan yetiştirme

Sinan sahip oluğu mimarlık ve mühendislik birikimini yeni nesillere aktarmak için, çok sayıda mimar yetiştirmiştir. Sinan ekolünün Lâle Devri’ne (1718) kadar devam ettiği bilinmektedir. İnsan yetiştirmenin kesintiye uğramasıyla, yahut tamamen son bulmasıyla 18. yüzyıldan itibaren büyük kamu yapılarının değil yapımı, tamiri için dahi yabancı mimarlara başvurulmuş ve ülkede mimarlık kültürü yok olmaya başlamıştır. Öyle ki, camilerin akustik açıdan tasarımını zorlaştıran kubbelerinin akustik performansını artıran boşluklu rezonatör teknolojisi, Osmanlı’nın son dönemlerinde unutulmuş ve hatta var olanlar ne yazık ki korunamamıştır. Sinan eğitime verdiği önemle, sadece yaşadığı döneme değil, ölümünden sonraki dönemlerde de ekolünü canlı tutabilmiştir.

1588’de İstanbul’da hayata gözlerini yuman Mimar Sinan, şöhretine ve servetine rağmen, geride bir şey bırakmamış, kazandıklarını kurmuş olduğu vakıflara bırakmıştır. O, Yüce Yaratıcı’nın gösterdiği yolda yürüyen bir insandı. Geleceği görmüşçesine, eserleriyle, “Dinin terakkiye mâni olduğu” safsatasını çürütmüştü. O, ilme talip olmuş, azimle çalışmış ve dünyanın takdir ettiği birçok esere imza atmıştır.

_________________

Kaynaklar
1- Mimarlıkta Akustik ve Renk “CAHRISMA Projeleri” özel sayısı,Tasarım, Sayı 102, Haziran 2000.
2- CAHRISMA Workshop Proceedings, Yıldız Technical University, 17 December 2002, Istanbul, Turkey.
3- Şinasi Acar, “Süleymaniye’nin Düşündürdükleri”, Tasarım, Sayı 102, Haziran 2000.
4- Zerhan Karabiber, “Camilerde Akustik Sorunlar”, 4. Ulusal Akustik Kongresi, Kaş, Antalya 1998.
5- Zerhan Karabiber, Sevda Erdoğan, “Bir 16.yy Camii ile Bir 20.yy Camiinin Akustik Yönden Karşılaştırılması”, 6. Ulusal Akustik Kongresi, Kaş, Antalya 2002.
6- Mutbul Kayılı, “Anadolu’da Geleneksel Akustik Sistemler ve Mimar Sinan Uygulaması”, 6. Ulusal Akustik Kongresi, Kaş, Antalya 2002.
7- Mutbul Kayılı, Sinan ve Boşluklu Rezonatörler, Gazi Ün. Müh.-Mim. Fak. Dergisi, V.3, N.1, Ankara, 1998.
8- Sızıntı başyazı, 15.Cilt, 179. sayı, 1 Aralık 1993.
9- Burhan Bozgeyik, Tarihimize Şan Verenler, Muhteşem Bir Devre Mühür Vuran Usta Mimar Sinan makalesi.
10-Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye.
11- Adnan Turani, Dünya Sanat Tarihi.
12- Prof.Dr.Nafiz Çamlıbel, Sinan Camilerinde Mekan-Strükter İlişkisi, Tasarım, Sayı 102, Haziran 2000.
13- Sinan’ın Sanatı ve Selimiye, Doğan Kuban, İstanbul, Ekim, 1998.
14- Yapılar Kitabı, Tezkiretü’l-Bünyan ve Tezkiretü’l-Ebniye (Mimar Sinan’ın anıları), Sâi Mustafa Çelebi, İstanbul, 2002.
15- Mehmet Camalan, Akustikte zirve: Camiler, Sızıntı, Eylül 2004.

Mimar Sinan “Akustikte Zirve Camiler” – Mehmet CAMALAN 

1 Yorum

KADER İLHAN için bir yanıt yazın İptal

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.