Karadeniz Müziğinin Ne İşi var “Bar”da?

0
197

blankKaradeniz Müziği’nin serencamını kâh göz ucuyla kâh dikkatle takip etmeye çalışıyoruz. Uzmanlığımız yok, çok çok da iyi bir dinleyici olabiliriz ve bu da bizi fikrimizi söylemekten mahrum bırakmaz sanırım.

İki gün evvel bir dostun davetiyle Selim Bölükbaşı’nın konserine gittik. Davetiyede tuhaf bir mekan ismi yazıyordu, doğrusu nasıl bir yer olduğunu çok da incelemedik. Konser denince kafamızda bir imaj şekilleniyordu çünkü. Mekana gittiğimizde neye uğradığımızı şaşırdık. Bildiğimiz “Bar”dı burası. Selim henüz ortalarda görünmüyor, sonradan öğrendiğimize göre tam 1,5 saat sonra sahneye çıkacak, fonda gümbür gümbür bir batı müziği, karanlık bir salon. Birileri ufacık masaların etrafına tünemiş, kimse kimseyi görmüyor. İnsanda nahoş duygular uyandıran, hani şu filmlerde karanlık işlerin çevrildiği yerleri çağrıştıran bir ortam anlayacağınız. İçeri girer girmez ilk aklıma gelen ve derhal mırıldandığım cümleyi yazının başlığına koydum.

Karadeniz Müziği’nin son yıllarda umut verici gelişmeler kaydettiğini, eğitimli ve bilinçli bir yeni jenerasyonunun ortaya çıktığını daha önce yazmış idik. Uçaktaki hostes kıza vurulmaktan, İstanbul’un bilumum semtleri arasında cirit atarak sevdalık etmekten vazgeçtik çok şükür. Biz düğünde, mecide, horonda gördüğümüz kıza sevdalanmak, onlarla sevdalık etmek istiyoruz çünkü. Bizim için memleket bu demek, memleket müziği de bunu anlatmalı.

Karadeniz Müziği’nin, içlerinde övgüyle bahsettiğimiz yeni jenerasyon mensubu arkadaşlar da olmak üzere bazı sanatçılar tarafından bir süredir barlarda icra edildiğini bilmiyor değildik. Fakat çok safmışız ki, hiç değilse Karadeniz Müziği icra edileceği zaman mekan biraz farklılaşır, Karadeniz’leşir sanıyorduk. Ya da “bardan bara fark vardır herhalde” diyor, bizimkilerin çıktığı yerlere biraz da lafın gelişi bar dendiğini sanıyorduk. Meğer iyimserlik oyunu oynuyormuşuz da farkında değilmişiz. Geçen akşam gittiğimiz mekanda gördüğümüz manzara bizi fena halde ürküttü. Öyle bir yerde Karadeniz Müziği, şu eski Türk filmlerinde abuk subuk hareketlerle Batı Müziği eşliğinde güya dans eden sosyete çocuklarının, biraz gülmek için davul zurna eşliğinde oynattıkları köylü kızcağızının pozisyonundan farklı olamaz. Dinlemeye gelenlerin hepsi Karadenizli bile olsa –ki hiç de öyle bir manzara yoktu- bu durum değişmez.

Müziğimizi yıllarca kendimiz çaldık, kendimiz söyledik, kendimiz dinledik. Başkalarına da çaldırıp söyletmek, dinletmek güzel bir şey. Kendi adıma bunun eksikliğini de çektik diye düşünüyorum. Ancak o kadar da değil. Müziğinizi ruhuna uygun olmayan yerlerde icra etmeye kalkarsanız o bir süre sonra sizin müziğiniz olmaktan çıkar. Karadeniz Müziği’nin yeri yaylalardır, düğünlerdir, şenliklerdir, bir çoklarının burun kıvırdığı hemşehri derneklerinin tertip ettiği gecelerdir. Dinlemek isteyen gidip oralarda rahatlıkla dinleyebilir. Ekonomik sebeplerle barlarda müzik icra ettiğini söyleyecek olan çıkarsa ben de ona kendi işimle ilgili bir karşılık veririm; ama burada değil, ancak yüz yüze söyleyebilirim.

Tekrar ifade edelim, müziğimizin evrenselleşmesi, yurt ve hâttâ dünyada tanınması, dünyaca ünlü sanatçılar çıkması bizi onurlandırır, gururlandırır. Fakat bu barlarda çalıp söylemekle olacaksa varsın olmasın. Zaten bir süre sonra ucûbeye döner o müzik. Karadeniz Müziği olmaktan çıkar. Bunu anlamak için de müzik otoritesi olmak gerekmez. İlk olarak Efulim’le tanıdığımız ve çok sevdiğimiz, Batı Müziği enstrümanları kullandığı halde soundunu hiç yadırgamadığımız Volkan Konak’ın bugün yaptığı müziğe Karadeniz Müziği deyin bakalım. Diyebiliyor musunuz?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.