Allah ile Kul Arasında Vasıta Olur mu?

0
948
Takva
Takva

Allah ile Kul Arasında Vasıta Olur mu?
Allah ile Kul Arasında Vasıta Olur mu?

Allah İle Kul Arasında Vasıta Olurmu?, Mürşidi Olmayanın Mürşidi Şeytan Mı ?

Çevremizde bazı insanlar zaman zaman” bir mürşide bağlanmak gerek,tövbe alıp tasavvuf terbiyesine girmek lazım!..”.diye söze başladıkların da,kendilerine nedense hep aynı karşılık verilir:
“Allah ile kul arasına kimse giremez!…”
Çoğu kimseler bu sözle,tasavvuf yoluna girenlerin Allah ile aralarına Allah’ın razı olmadığı kimseleri koyduğunu,bir mürşide bağlanmakla şirk tehlikesine düştüklerini,kendilerinin ise böyle tehlikeden uzak olduklarını anlatmaya çalışırlar.
Acaba işin gerçeği böyle mi ?
“Ben Allah’a giden yolda Allah’ın kitabı ve peygamberi ile yetinirim,onlar ne diyorsa onu yaparım,başka kimseyi kabul etmem,alimlere bakmam,velilere bağlanmam,dini kendi anladığım gibi yaşarım.”

Bu kişi inanç esaslarını zorlamış,kendini tehlikeli bir sona doğru sürüklüyor demektir.Çünkü arada alimler olmadan kendi başına dinin öğrenilmesi,anlaşılması ve yaşanması nasıl mümkün olacak?

Oysa Kur’an ve sünnet,hak yolunda birlik(Cemaat) olmayı,bu beraberliğin başındaki imama itaat etmeyi,topluca Allah’ın ipine sarılmayı,hep birlikte tövbe etmeyi,bilmediklerimizi alimlere sormayı, takva ve iyilikte yardımlaşmayı,bunun için Allah’ın sadık kulları ile beraber olmayı açıkça emretmektedir.

Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.”(Al-i İmran, 103)

Sabredip âyetlerimize kesin olarak inandıkları zaman içlerinden emrimizle doğru yola ileten önderler çıkardık.”(Secde,24)

“Bana yönelenlerin yoluna uy
”(Lokman,15)

“İşte, o peygamberler, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. (Ey Muhammed!) Sen de onların tuttuğu yola uy
.”(En’am, 90)

Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.”(Enbiya,7)

Zaten bütün peygamberler kalbi dünyadan çekip bu şekilde Allah’a bağlanmak için gelmişlerdir.Onlara varis olan alimlerin ve kamil mürşitlerin işi de budur.Ama ne var ki,kalbin bütün varlıklardan çekilip sadece yüce Allah’a bağlanması kolay elde edilecek bir nimet değildir.Arifler o hali elde etmek için nefisleri ile bir ömür boyu mücadele vermekte ve Allah ile aralarına giren engelleri yok etmek için mücadele etmektedirler.

“Tasavvuf ve manevi terbiyeden kaçanlar, meşhur bir sözle uyarılırlar:“Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” Büyük veli Beyazid-i Bistamî(K.S.)’ye ait bu söz, doğrusu hassas bir konuya işaret ediyor. Öyle ya;eğer bu ifade dinî bir delile dayanıyorsa,gerçek bir mürşidin talebesi olmayan herkesin durumu yeniden gözden geçirilmeye muhtaç….
Eğer bir tecrübe ve gözleme dayanıyorsa, tecrübe bir ilimdir, ve bir hakikat payı aranması gerekir. Bu sık kullanılan ifade, “bir mürşidin elinden tutanlar şeytanın elinden kurtulmuş mu oldular? Biz öyle şeyhleri gördük ki, şeytanı hiç aratmıyorlar! Hem iyi de olsa şeyh bir peygamber mi ki,ona uymayanlar iflâh olmasın? Biz Kur’an ve Sünnet’ten başkasına uymayız” itirazıyla karşılana gelmiştir.

Bu meselenin iç yüzünü incelemek için şüphesiz en doğru yol, konuyu yanılmaz iki şahidin, yani Kur’an ve Sünnet’in ölçülerine göre ele almak…

Önce şunu belirtelim ki tasavvuf ehli,mürşit deyince gerçekten kendisine uyulmaya layık bir Allah dostunu kastederler.

Gerçek mürşid alimdir, ariftir, takva ve edeb de zirvedir, nur ve feyiz sahibidir. Ayrıca insan terbiyesinde ehliyetli ve irşad işin de izinlidir. Hz. Peygamber (A.S.)’in vârisidir. Çünkü kendisi terbiye olmamış bir kimsenin başkasını terbiye edemeyeceği açıktır.

İkinci olarak, mürşid deyince tek bir insan değil, o insanının etrafında toplanmış, gönlünü ve yönünü Allah’a çevirmiş bir cemaat akla gelmelidir.

Çünkü gerçek mürşid, takva yolunda bir imamdır ve kendisine uyanlar için emin bir rehberdir. Böyle bir mürşidin elinden tutan kimse, aynı zamanda birçok mümin kardeşiyle Allah yolunda el ele tutmuş demektir. Şeytana karşı bu ne büyük bir kuvvet ve ne sağlam bir siperdir.

Kâmil mürşidden kaçmak, böyle bir cematten uzaklaşmak ve dini yalnız başına yaşamaya çalışmak demektir. Bu ise ne kadar zevksiz bir iş ve desteksiz bir gidiştir! Tasavvuf, topluca tövbe etmek,birlikte zikretmek,şeytanlara karşı birleşmek, hak için birbirini desteklemek ve cemaat halinde Allah yolunda yürümektir.

“Kur’an’ın ve Rasulullah’ın uyarıları:

“Mürşid olmayanın mürşidi şeytandır” sözü, Hz. Kur’an’a aykırı değildir; aksine birçok ayet tarafından desteklenmektedir. Çünkü, tek başına kalan bir kimsenin insan ve cin şeytanlarına yem olacağına Kur’an’daki pek çok ayet işaret etmektedir.

“Allah Teâlâ, kendi yolunda topluca hareket etmemizi emrediyor. Parçalanmayı, dağılmayı, tek başına kalmayı yasaklıyor.”Ey iman edenler! ALLAH’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.” “Hep birlikte ALLAH’ın ipine(Kur’an’a )sımsıkı sarılın Parçalanıp bölünmeyin…..(Al-i İmran/102-103).

Bunun, düşmanlar karşısında zayıflık ve mağlubiyet sebebi olacağını belirtiyor.”ALLAH’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin.Sonra gevşersiniz ve gücünüz,devletiniz elden gider….. (Enfal/46).

Cenab-ı Hak hepimizi gerçek takvaya çağırıyor ve bunun için sadık kullarla beraber olmamızı istiyor.”Ey iman edenler! ALLAH’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe/119).

Allah’ın zikrinden kaçanların şeytanın kucağına düştüğünü de Kur’an-ı Kerim şöyle ifade ediyor:

Herkim Rahman olan Allah’ın zikrinden gafil kalırsa, biz ona bir şeytan  musallat ederiz; o şeytan ondan hiç ayrılmaz. Bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar, onlar ise kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf/36-37 )

“Rehberi olmayanın, tek başına kalanın rehberi şeytandır” sözü, bir çok hadis-i şerifin ortak manasını da ifade etmektedir. Şöyle ki, Resulullah (A.S.)Efendimiz, Şeytanın insan kurdu olduğunu, herkese pusu kurduğunu ve cemaatten ayrılan, tek başına kalan kimseyi kolayca yuttuğunu haber veriyor. İşte Rahmet Peygamberi’nin uyarıları:

“Şeytan insan kurdudur; sürüden ayrılan, tek başına kalan koyunu dağdaki kurt nasıl kaparsa,cemaatten ayrılan kimseyi de şeytan öylece kapar.”(Ahmet,müsned,v,232-233Tabaranî el,kebir,no.345)

“Sizin cemaat halinde bulunmanız gerekir. Ayrılıktan, tek başına kalmaktan sakının. Şüphesiz şeytan tek başına kalanla beraberdir. O, (Allah için beraber olan) iki kişiden uzak durur.”(Tirmizî,fiten,7Ahmed,m üsned1,18, Hakim,müstedrek,1,114)

“Şüphesiz Allah Tealâ, ümmetimi sapık fikir ve fitne üzerinde bir araya getirmez.Allah’ın eli (rahmet ve desteği)cemaatin üzerindedir. Kim cemaat tan ayrılırsa ateşe düşer.” (Tirmizî,fiten,7,Tabaranî,el kebir Xll,342 )

Bu mealdeki hadislerin ortak manası ve uyarısı şudur: Dini tek başına yaşamaya kalkmayın. Allah yolunda birlik olun,alimlere uyun, takva üzere giden cemaat a sımsıkı yapışın. Tek başına kalanın kalbini şeytan sarar, yolundan alıkoyar ve kolayca zarara sokar. Bu düşmana karşı birlik kalesine girin, Allah sevgisini siper edinin ve ölene kadar böyle gidin. Emniyetiniz budur. Şu halde “başında bir rehberi olmayanın rehberi şeytandır” sözü Kur’an ve Sünnet’e aykırı değildir.

Tecrübelerde onu desteklemektedir. Bir üstada gitmeden, alim bir rehberi bulunmadan, peygamberlerden başka kâmil olan kimse yoktur. Maddi sanat ve fenlerde de durum aynıdır. Başında bir usta olmadan hiçbir çırak,kolay kolay usta olamaz. Arifler demişlerdir ki: “Kendi başına büyüyen ağaç yaprak açar, fakat meyve vermez. Verse de meyvesi yenmez.Bir edeb ehlini görmeyen gerçek edeb nedir bilmez. Bildikleri de kendisine yetmez.”

Kur’an ve Sünnet’i rehberle yaşamak:

Bazıları,“Biz Kur’an ve sünnete uyduktan sonra niye sapıtalım ki? Bizim emniyetimiz mürşide değil, Kur’an ve Sünnet’e uymaktır. Mürşide ve müritlerine lazım olan da bu değil mi?” diye soruyorlar.

Evet,hepimiz içimiz ve dışımızla ilahi hükümlere uymakla mükellefiz. Kâmil mürşitlerin bundan başka bir hedefi yoktur. Bütün mesele, her durumda Kur’an ve Sünnet çizgisinde giden Allah adamı olabilmektir. Buna ihsan makamında kulluk denir. Acaba bunun en güzel yolu nedir? Sadece okumak mı, yoksa yolu bilene uymak mı? Mesafesi uzun, engelleri çok, tehlikeleri fazla, her yanı gizli düşmanlarla çevrili bir yolu, sadece tarifle mi gitmek emniyetlidir, yoksa yolu bilen bir rehberle mi?

Bu yol, insanın benliğini aşıp hakikatına ulaşma yoludur. Bu yoldaki en büyük engel insanın nefsidir. Bu yol,Alemlerin Rabbi’ne gerçekten kul olma yoludur. Onun etrafı düşmanlarla doludur. Yalnız gidilmez, yol çok uzundur.

Şeytandan yakayı sıyırmak mümkün mü?

Allah(C.C.) şöyle dedi: “Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin. İblis,”Senin şerefine and olsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım” dedi.(Sa’d,80-81-82-83).

Kur’an-ı Hâkim bildiriyor ki, şeytan, ölene kadar hiç kimseden elini çekmez, ümidini kesmez, Bunun için yemini vardır.

O peygamberlere bile hile yapmak ister, ancak Allah’ın nuru onu engeller “Senden önce hiçbir resûl ve nebi göndermedik ki,bir şey temenni ettiği zaman ,şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın.ama ALLAH,şeytanın vesvese giderir…. (Hac,52).

Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimseler üzerinde bir hakimiyeti yoktur.(Nahl,99)

Şüphesiz(gerçek) kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin oimayacaktır…  ( İsra,65)

Kâmil mürşidler şeytanın baş düşmanıdır; onlara yanaşmak ister, karşısında yine ilahi nuru bulur; siner,kaçar. Çünkü, onlar Alemlerin Rabbi’ne teslim olmuşlardır. O da onları özel himayesine almıştır

Şeytanın şerrinden peygamberler ve veliler ancak Allah’ın yardımıyla emin oldular. Yolu bir kere Mekke’ye, beş defa tekkeye uğrayan bir Müslüman ondan kurtulduğunu nasıl düşünebilir?

Mürid,Allah’a yönelen kimse demektir.Şeytan en fazla bu kimselerle uğraşır.Bunun için her yolu dener. En iyi yaptığı iş vesvese vermektir. Açıkça günaha sokamadığı müridi, yaptığı hayırlı amelleri ile azdırmaya çalışır. Ancak, mürşidine ve cemaatine bağlı sadık bir müridin bir tane şeytanı varsa, binlerce dostu ve yardımcısı mevcuttur. Onların bereketiyle hastalığını anlar, ilacına koşar. Ancak, kalbini değil cebini düşünen, din değil dünya derdine düşen, niyeti sakat olduğu halde sadık görünen kimseler, şeytanın maskarası, Müslümanların yüz karasıdır. Bunlar mürşit değil şeytandır, mürid değil, münafıktır. Ve onlar bizim konumuz dışındadır. Tek başına hakikatı arayan kimse yorulur, çoğu zaman şeytanın oyuncağı olur. Şeytan bu insana açıktan günah işletemez ise, yaptığı hayırlara yönelir. Bu yolla mümini zarara sokmaya çalışır, bunu da genelde başarır. Şeytan ilim sahiplerine daha çok gizli günahları işletir. Onu gösteriş, kin, kibir, hased,gaflet,eşyaya aşırı muhabbet, makam hırsı, kendini beğenme, ameli ile övünme,insanları küçük görme gibi tesbiti güç, tedavisi zor günahlara daldırır.Başında bir mürşidi, çevresinde kendisini uyaracak kardeşleri olmayan kimse,asıl halini anlamadan ve bir çaresine bakamadan ölür gider. Sonuçta insan ağlar, şeytan güler.

Kaynaklar:
TÜRKÇE KUR’AN-I KERİM
İntisab ve Cemaat
Kaynakları ile Tasavvuf

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.